Yalan, herhangi bir kişi, topluluk veya kurumu yanıltmak amacı güdülerek yapılan rol veya doğru olmayan herhangi bir ifadedir. Türkçe’de yalan, gerçeği gizlemek, çarpıtmak ya da olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek demektir. Sözlük anlamı, aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır, asılsız, uydurma olan yalan başka bir deyişle öz ve sözün bir olmaması durumu, bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan bir girişimde bulunmaktır. Bu girişim sözle değil jest, yazı ve susmayla da olabilir. Sosyal bir davranış olan yalanın amacı başkalarını yanıltmaktır. Kısacası yalan, karşısındakini aldatmak maksadıyla söylenen ve gerçeğe uymayan söz ve bu sözü söylemektir.

Yalan söyleyen ve yalan söylemeyi huy edinen kimseye  “yalancı” denir. Genel itibariyle  yalan çoğu ahlâk geleneğince, kötü olarak kabul edilmekle birlikte etik açıdan çok farklı boyutlarda tartışılır.

Bu tartışmalar sonucu, yalan her daim, kötü olarak ele alınmayabilir. Örneğin, bir kişinin hayatını kurtarmak için yalan söylemek gibi. Bununla birlikte genel olarak yalan tarih boyunca büyük bir ahlâksızlık, kötü bir hareket olarak görülmüştür. Yasal olarak yalanın tarifi ve getirileri de etikteki gibi farklıdır ve durumlara, yasalara ve yasal sistemlere göre büyük farklılık gösterir. Dinler tarihinde de yalanın çok önemli bir yeri vardır. Birçok din yalanı yasaklar örneğin, İbrahimi dinler yalanı günah sayarlar.

Adli makamlar ve güç sahipleri yalanı sistemli şekilde yakalamak üzere çeşitli mekanizmalar geliştirmiştir. Bunlara örnek olarak kayıt sistemleri ve yalan makineleri sayılabilir. Yine de yalanı ortaya çıkarmada her zaman başarılı olunduğunu söylemek güçtür. Örneğin stres, kişi yalan makinesindeyken yalan söylemiş gibi kalp atış hızı değişikliklerine yol açabilir. Yalan sadece insanlara özgü olmayıp hayvanlar dünyasında da yaşamda kalmak için kendini olduğundan farklı göstermek, başka birine veya ortama benzeme örnekleri yaygındır. Yalan söyleyen yakalanmadığı sürece yalanı uzun süre sürdürebilir. Ancak bu kendisi için bir ekstra bir yük teşkil eder.

Bu bağlamda  “Yalan”, insanlığın varoluşuyla başlayıp bugüne kadar tükenmediği gibi sürekli artan bir gerçekliktir demek yanlış olmaz. İnsanlar yalan söylemekten hiç vazgeçmemişlerdir. Sabah yeni bir güne başladığımız andan, gece yatağa girip uykuya dalmamıza kadar geçen sürede, (hatta uykularımızda bile) sayısız yalan ve yalancıyla karşılaşmaktayız. İzlediğimiz haberlerden, reklamlara, dizilerden, filmlere kadar yalansız bir yayın izlemek hayal. İşine geç kalan memur için “Uyanamadım” demek yerine “Trafik vardı.” demek daha cazip geliyor. Ödevini yapmayan öğrencinin akşam ateşim vardı, çok hastaydım demesi de öyle… Evinize çağırdığınız servisin gelmesi bazen saatler değil, günler sürebilir. Gecikmelerinin nedeni olarak bir yakınlarının ölmesi veya aile fertlerinden birilerinin başına gelen aksilikler öne sürmeleri hep alıştığımız türden. Bu hiç de şaşırtıcı değildir. En basitinden yenilen gıdalar bile dürüstçe sunulmuyor. İçinde sağlığa zararlı pek çok katkı maddesi olduğu halde insanlar en doğru gıdayı yediklerine inandırılmaya çalışılıyor!

Şimdi de yalan olgusunu farklı disiplinlerin bakış açısından ele alalım.

Yalan, psikolog İlkten ÇETİN’e göre bütün toplumları etkileyen psikolojik ve sosyal açıdan önemli bir olgudur. Yalan; ilgi çekmek, çıkar sağlamak veya zor bir durumdan kurtulmak için herkes tarafından söylenebilir. Psikolog Fulya Kaya TEZEL’de yalanı psikolojik bir kaçış olarak değerlendirerek şöyle ifade etmektedir. “Genellikle eleştiri, reddedilme ve ceza gibi şeylerin verdiği huzursuzluktan ve  gerilimden kaçmak için yalan söylenir. Ancak bazen de manipulasyon niyeti (diğerini kandırmak, bir ilişkiyi bozmak) ön plandadır. Birey, kendini geçici bir süreliğine iyi hissetmek istediğinde, eleştiri almaktan endişe ettiğinde, cezalandırılmaktan çekindiğinde, diğerinin onayına  ihtiyaç duyduğunda, gerçeğin kabul edilmeyeceğini ya da karşısındakine acı vereceğini düşündüğünde, bir çıkar sağlamaya çalıştığında yalan söylemek zorunda hissedebilir.

Yalan, sosyolojik açıdan ise değerler noktasında ele alınmalıdır. Değer kavramı İsmail DOĞAN’a göre bir kişi ya da topluluğun ideal kabul ettiği var olma ve hareket tarzıdır. Davranış ve hareket tarzına yön veren değerler, ideal düzeyde kalmaz, bu yüzden içinde somutlaştığı davranış ve nesnelerden ayrı düşünülemez. Dürüstlük, bir anlamda yalan söylememek bir değer olarak kabul edilir. Değerler toplumdan topluma farklılık gösterseler bile yalan genel itibariyle hiçbir toplumda hoş karşılanmaz. Türk toplumunda ve kültüründe de yalan söylemek kötü bir fiil olarak kabul edilir.

Dr. Esra GÜLMEZ

KAYNAKÇA:
SOYSALDI, Mehmet “Kalbin Manevi Hastalıkları” Ankara, 2006.
http://www.adapsikoloji.com/tr/m/bireysel-terapi-ve-danismanlik/yalan-yalan-yalan.html
Vikipedi