- Yetişkinler örnek olmalıdır. Çocuklar yalanı en başta anne ve babalarından öğrenmektedirler. Eğer ebeveynler başkalarına veya birbirlerine yalan söylerlerse çocuğun ileride söyleyeceği yalanların temeli atılmış olur. Hangi şartlar altında olursa olsun her zaman çocuğa ve başkalarına doğruyu söylemek gerekir. Örneğin: Gezmeye veya başka bir yere giderken çocuğa “Doktora gidiyorum. İğne yaptırıp geleceğim.” vb. ifadeler yerine uygun bir dille gerçeği söylerse –belki çocuğu ikna etmek daha zor olacaktır- çocuk da zamanla doğruluğu ve güveni öğrenecektir. Oysa diğer türlü ebeveynler, çocuğun gözünde yalancı ve güvenilmez biri durumuna düşeceklerdir. Unutmamak gerekir ki yalanların bir gün ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır.
- Çocuk, bazen yaşı gereği yalan da söyleyebilir. Böyle durumlarda aşırı tepki göstermemek gerekir. Yumuşak ve hoşgörülü olmalı, cezadan kaçınmalıdır. Mümkün olduğunca yapıcı davranarak çocuğa yanlışını onu suçlayarak değil öğretici bir şekilde fark ettirmeli. Aşırı tepki çocuğun korkmasına ve yalanını daha çok devam ettirmesine yol açabilir.
- Ebeveynlerin çocuklarından beklentileri çok üst seviyede olmamalıdır. Çocukların kapasitelerinin üstünde işleri başarmalarını beklemek, onları yalan söylemeye itebilir. Örneğin: Sınavının iyi geçmediği durumda üstüne varmak, “Çok hastaydım. Karnım ağrıyordu.” vb. yalanlara başvurmasına yol açabilir.
- Ebeveynler çok aşırı kontrolcü olmamalıdır. En azından bunu çocuğa çok fazla hissettirmeden yapmalıdır. Fazla baskıdan kaçınmak ve koyulan kurallarla çocuğun yaşamını fazla sınırlamamak gerekir.
- Ebeveynler yalanlarına çocuklarını ortak etmemeli ve onu araç olarak kullanmamalıdır. Örneğin: Anne ya da babanın çocuğa yalan söyletmesi. Annenin “Bunu babana söyleme veya sorarsa inkar et.” demesi. Babanın çalan telefonu çocuğuna verip “Babam evde yok.” dedirtmesi gibi.
- Herhangi bir suç karşısında çocuğu çok fazla sıkıştırıp “Doğru söyle, kızmayacağım.” deyip itiraftan sonra çocuğa öfke kusmak veya şiddet kullanmak da çocuğu yalan söylemeye daha çok itebilir.
- Ebeveynlerin yaptığı önemli yanlışlardan biri de çocuklarını başka çocuklarla kıyaslamaktır. Çocuk duyduğu kıskançlık sonucu diğer çocuk hakkında abartarak konuşabilir veya yalan söyleyebilir.
- Ebeveynler çocuklarıyla doğru iletişim kurmalı. Çocuk içinde bulunduğu her türlü olumlu ve olumsuz durumu rahatlıkla ailesiyle paylaşabilmelidir. Bu gibi durumlarda çocuk ilgi ile ona değer verildiğini hissettirerek dinlenmeli ve uygun çözüm yolları için ona yardımcı olunmalıdır.
- Her şeye rağmen çocuk yalan söylediğinde onu “sen dili” kullanıp yaralamamalı ve onu “yalancı” olarak etiketlememeli. Çocuğun kişiliğini ve davranışını birbirinden ayrı tutarak yaklaşılmalı. Çocuğa yanlış davranışından ayrı olarak onu çocukları olduğu için sevdikleri mesajı verilmelidir.
- Çocuğa yalan söyleyecek fırsatlar verilmemeli. Örneğin: “Ödevin bittiğinde görmek istiyorum.” demek “Ödevin bitti mi?” ifadesinden daha doğru olacaktır. Buradaki kontrol mekanizması çocuğa yalan söyleyecek fırsatı vermediğinden çocuğu hem ödevini yapmaya hem de doğru davranışa yönlendirmektedir.
Her şeye rağmen birey tamamen yanlış bir ortamda yetişebilir. Bu olumsuzluk yalan söylemek için mazeret olmamalıdır. Çünkü unutmamak gerekir ki insanda akıl ve idrak vardır. Bunları devreye sokarak nasıl ki hayatında kendi aleyhine olacak seçimlerden uzak durabiliyorsa kötü davranışlardan da kaçınabilir. Birey kapasite olarak o yetiye sahiptir. En azından sonradan öğrendiyse bile akıllı insanın yapması gerektiği gibi davranıp doğruya ulaşabilir.
Bu bağlamda son derece hassas davranmak en doğrusudur. Söylenilen yalana değişik adlar atfederek (beyaz, pembe) veya yalanın önemsizliğini savunmak için küçük yalan deyip basitleştirmek de doğru bir yaklaşım değildir. Dikkat edilirse büyük yalanlara giden yol küçük yalanlarla başlar. Üstelik yalan doğurgan bir özelliği sahiptir. Bir kere söylenmeye başlandı mı arkası gelmez. Birey kendini bu yönde eğitmeye başladığında yalan söylemeden de pekala yaşanacağını hatta çok daha mutlu ve huzurlu olunacağını fark edecektir. Unutmamak gerekir ki “Doğruyu söylemek iyidir. Ancak her doğruyu her yerde söylemek iyi değildir.” Böyle bir durumda doğru ama çok açıklayıcı olmayan bir ifade rahatlıkla kullanılabilir. Söz gelimi telefona bakabilecek durumda değilken gelen bir aramaya sonra dönüldüğünde, “Kusura bakma, duymadım veya telefonu sessize almıştım.” demek yerine, “Aradın ama müsait olmadığım için bakamadım.” demenin bir mahsuru yoktur. Çok açıklayıcı değil ama yeterlidir. Müsait olunmadığı da doğrudur. Yine karşıdan gelen bir davet için davet sahibini üzmemek adına yalanın kötülüğünü düşünmeden “Çıkmak istemiyorum.” yerine, “İşim var, vs.” demek daha çok tercih edilir. Çünkü gerçeği söylemenin güzelliği yaşanılmadığından adeta unutulmuştur. Üstelik hem gerçek hem de daha uygun bir cevap verebilecekken Örneğin: “Müsait değilim.” vb. bir ifade yine doğru olacaktır. Ruhsal açıdan iyi hissedilmemiş olunabilir. Ancak insanlar genellikle kendi yalanlarını gerekli ve küçük, diğer insanların söylediği yalanları büyük yalan olarak görürler. Oysa başkalarını bilerek aldatmak amacıyla söylenen yalanlar, gerçek yalanlardır. Aksini düşünmek ise bireyi farkında olmadan yalanla iç içe geçirmekten öte gitmeyecektir. Bu bakımdan gerek zihni, gerekse tutum ve davranış olarak doğruluktan ayrılmamak en doğrusudur.
Tolstoy 1857 yılındaki bir yazısında yalanlar saltanatının son bulacağı günlerin geleceğini fakat bunun gerçekleşmesi için de gerçekler meşalesini yakmak gerektiğini belirterek: “Nasıl ki bir ormana ya da ot yığınına atılan kıvılcım her şeyi yakıp kül ederse gerçekler için de durum aynıdır. Gerçekler (tıpkı kıvılcım gibi) çevrelerinde kendilerini yok etmeye çalışan yalanları söndürünceye kadar iş görürler. Gerçekleri ortaya koymak ve doğru bir çıkış yolu bulmak genellikle zaman alan bir şeydir. Fakat bu oluşum kendisini (yazı, söz, fikir vb. biçimlerde) gösterdiği an yalan denilen şey kısa sürede yok olup gider.”
Dr. Esra GÜLMEZ
Leave A Comment