Yalan, bir insanın suçlanmadan kaçmak, ödüllendirilmek ya da birine zarar vermek için kendisinin dışındaki insanları yanıltma çabasıdır. Bu girişimler sözel olabileceği gibi jest, mimik, yazarak veya susarak olabilir.

Yalanı farklı başlıklar altında incelemek mümkün olmaktadır. Bunlar;
a) Küçük çocuklar için sözde yalan: Uzmanların genel kanılarına baktığımızda yalanın 6 yaş civarlarında görüldüğü savunulur. Çocukların gerçek dışı konuşmalarını yalan olarak kabul ederek buna savaş açılmasını kabul edemeyiz. Bu ifadeler hayal dünyasının zenginliği, eğitimsel yanlışlıklar, sosyal çevre, kınama, üzüntüyle karşılaşma, duygusal istismar ve otoriter ebeveyn tutumları sonucunda ortaya çıktığı gözlenmektedir.

b) Alışkanlık haline gelen yalan: Çocuğun gerçekle gerçek olmayanı ayırt etmesinden sonra yalanın devam etmesi durumuna denir.  Bu durum menfaat sağlamak amacıyla kasıtlı olarak başkalarını aldatma amacını taşımaktadır. Bu dönemin 8 yaş sonrasına tekabül ettiği kabul edilmektedir. Bu çocuklar büyük olasılıkla doğru sözlü olmadıklarının farkındadırlar. Bu durumda çevreyle olan ilişkileri ilk bakılacak yerdir. Davranışın kazanımı ve ortadan kaldırılması konusunda yardım ve destek alınacak kişiler yakın çevresi ve sosyal çevresi olacaktır.

c) Patolojik yalan: Duygulanım bozukluğunun belirtisi olarak görülen yalandır. Bu yalan türünü hastalık haline gelmiş davranış olarak yorumlamak mümkündür.

Ameller niyetlere göre hadisi şerifini mihmandar olarak kabul eden bizler için önemli olan etiketinin ne olduğu değil amacının ne olduğudur. Çevremizdeki insanların özellikle çocuklarımızın ifadelerinin amacına bakarak değerlendirmeye tabi tutmak, çözüm arayışını kolaylaştırmaktadır. Tabi ki problemli bir hal olarak kabul edilen davranışı önlemek için enerji harcamak daha yorucudur. Kalıcı çözüm üretilmesini zorlaştırmaktadır. Bunun yerine önleyici faaliyetlerle ilgilenmek daha kolay olacaktır. Yalan söyleme davranışını iyileştirmek önlemekten daha zordur.

Yalan söyleme davranışının kazanılmasında etken olan en önemli unsurun taklit olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Çocukların davranış kazanımlarını ebeveynlerini ve yakın çevresini taklit ederek öğrenmeye başlar. Daha sonrasında arkadaşlar etkilemeye başlar. Günümüzde en önemli etkileyici olarak televizyonun etkisini görmeden edemeyiz. Okul ortamı da kazanılan davranışın pekiştirilmesini ve şekil değişikliğine gitmesini etkilemektedir.

Çocuğun kişilik kazanımının ilk 6 yılının çok önemli olduğu bilinmektedir. Bu dönemde karakter kazanımı ve şahsiyet oluşumunun önemli safhaları tamamlanır. Aile farkında olmadan, çocuktur aklı ermez diye düşünerek yaptığı her türlü hatalı davranışı çocuğun olduğu gibi benimsemesini sağlar. Burada söz konusu olan yalan da aynı kategoride değerlendirilir. Model alarak öğrenen çocuk anne-babanın yalan söylediğini davranış olarak gözlemlemişse, onların sözel olarak bu durum hakkında ideal olanı ifade etmesinin hiçbir etkisi olmaz. Çocukluğun ilk yıllarından itibaren toplum içerisinde istenilen davranışı gerçekleştirmesi için vaatler verilir. Bunların zamanı geldiğinde yerine getirilmemesi çocuğun dikkatinden kaçmaz. Misafirlikte bazı davranışları yapmadığı takdirde eve gidince ödüllendirileceği ifade edilir. Eve gelindiğinde sehven de olsa yerine getirilmemesi çocuğun zihninde verilen sözlerin yerine gelmeyeceği fikrinin oluşmasını sağlar. Sürekli tekrar eden bir davranış olursa o zaman ebeveynle ilgili imaj bambaşka bir hal alır. Misafir olmak için haber gönderen insanları kabul etmek istemedikleri için bahaneler üreterek reddeden ebeveyni gören çocuk bunu hafızasına yazar. Çocuğuna istemediği bir şeyi yapmamak için önleyici yalanların söylenebileceğini öğretir. Teknolojinin gelişmesi yalanın söylenmesini kolaylaştırdığı bir dönemde yaşamaktayız. Cep telefonuyla konuşurken evde olduğu halde işte olduğunu ve ya il dışında olduğunu söyleyen bir ebeveyn çocuğuna ayaküstü yalan söylemeyi gösterir. Çocuğunun dışarı çıkmasını istemeyen bir annenin kapıyı çalan çocuğa arkadaşının evde olmadığı, hasta olduğu gibi ifadeler kullanarak evden uzaklaştırması her halde dürüstlüğü öğretmiyor olsa gerek. Kendisinden borç isteyen kişiye “olsa canın sağ olsun” diyerek malını korumanın uyanıklığını anlatıyorsa ve arkasında yardımlaşmanın dindeki yerini anlatıyorsa ne anlam ifade eder? Arabasını satmayı düşünen bir babanın aracının kusurları olmasına rağmen bunları açıkça ifade etmeyerek kıymetli bir şekilde satış yapmasıyla övünmesi insanların nasıl kandırılabileceğini öğretir. Babana bunu yaptığımızı söyleme, akşam evdeydik de vb tembihler çocuğu yalana sevk eder. Nitelikli yalan söylemenin yaşantıyı kolaylaştırdığı model olunarak öğretilir. Bunun yanında aileye bağımlılık, verilmiş söze sadık kalma durumu da yalana götürebilir. Senden bunu beklemezdim, bütün güvenimi kaybettin gibi doğruyu desteklemek için kullanılan ifadeler de kişiyi yalana götürebilir.  Ailenin mutsuz olmaması adına onların hoşuna gitmeyecek durumları saklayarak iyi çocuk olmaya devam edebileceğinin öğrenilmesi yalanın tekrar sıklığını arttırır. Kendisine çok fazla karışılan insanında isteklerini yerine getirmek adına da yalana başvurduğu görülmektedir. Aşırı baskıcı ve otoriter tutumunda yalan söylemeye götüren etkenlerdendir. Doğruyu ifade ettiğinde ceza alacağını bilmek ve tepkilerden kurtulabilmek adına savunma mekanizmaları yalanı çıkış yolu olarak gösterebilir. Kırılan bir eşyanın (aslında öyle olmadığı halde) çocuk tarafından kırıldığı düşünülerek “Sen yaptın bunu biliyorum. Doğru söylersen sana bir şey yapmayacağım.” diyerek yalan söylediğinde kurtulacağı öğretilen insanları, her seferinde nasıl kabul edilecekse o şekilde davranmaya yöneltir. Hele bir de “Niye bunu kırdın?” diye hesap sormanın arkasından çocuğun vereceği cevaba tahammül gösteremeyerek “Sus bir de cevap veriyor.” tepkisinin olması kafaları iyice karıştırır. “Benim ne söyleyeceğim değil, kendisinin neyi kabul edeceği daha önemliymiş. O zaman onun hoşuna gideceği şekilde davranmalıyım.” düşüncesi ile kişi yalanı rahatlama aracı olarak görecektir.

Okul ortamında arkadaşlarının yalan söyleyerek öğretmenden alacağı cezai yaptırımdan kurtulduğunu onurlanarak anlatması dikkat çeker. Çevresindeki insanların ilgisini çekecek durumları yaşadığını paylaşarak dikkatleri üzerine çekme, popüler olma istendik bir durumdur. Başkasının yerinde olma isteği kişiyi hayal dünyasını kullanarak senaryolar üretmeye sevk edebilir. Aranan kişi olmak için roller yaparak olduğundan farklı davranmaya çalışır. Veya ailesinin kedisince utanılması gereken sosyal, ekonomik, politik ve inancını yaşama biçimi gibi durumları saklayarak hakkındaki yargıları farklılaştırabileceğini öğrenir. Parçalanmış aileye mensup olan çocukların, yanında bulunmayan ebeveynle ilgili hiç konuşmadığı gözlemlenir. Ya da onunla yaşanılan harika hikâyeler ballandırılarak anlatılır. Yaşamında eksikliğini hissettiği durumla ilgili çevresindekilere fırsat vermemek ve bu durumla ilgili duygusal doyum yaşamak adına tekrar edilir. Kendisini ve çevresindeki insanları olduğu gibi kabul etmek temel öğretisi olmayan ailelerde daha fazla gözlemlenir. Hele birde “el ne der?” felsefesiyle çocuk eğitimi yapıldığı ortamları yalanın davetçisi olarak kabul edebiliriz. Ailesinin ekonomik durumunu kabullenemediği için yalan söyleyen çocuk ve gençler için tehlikeli bir kapı açılır. Anlattıklarının gerçekliğini gösterebilmek adına çalma davranışı ortaya çıkar. Bununla kimliğini kurtaracağını zanneder. Ama sonunda bir şekilde ortaya çıkan gerçekler bütün emeklerin ve kazanılan kimliğin kaybedilmesine ortam hazırlar. Öğrenilen davranışlar uygulama safhasına geçtiği zaman pekiştireçler olumlu olmaya başladığın da davranışın tekrar sıklığını arttırır. Bazen halledilmesi gereken bir iş için gerçeğe aykırı beyanatlar kullanarak sürecin hızlanmasını sağlayanları duyarız. Buna illegal olarak işlerini halleden kişileri de dâhil edebiliriz. Aklını kullanarak, uyanıklık yaparak işini halletmesinin takdir edilmesi gereken bir davranışmış gibi anlatması nefse hoş gelmektedir. Aynısını yaparak işlerini kolaylaştırmayı deneyen ve işe yaradığını gören birisi bu durumu masum hale getirmeye yönelir. Bahaneler bulmaya ve süreç esnasında yaptığı hataları (yalan söylemeyi) görmemeye başlar. Yalanın sinsi tarafını fark edemeden ağına düşmüş ve bunu normalleştirmiş olur. “Bundan ne olur ki, Herkes yapmıyor mu zaten?” gibi ifadelerle kendisini rahatlatmaya çalışır. Model olarak alır, dener hoşuna gider, tekrar eder ve davranış haline gelir.

Yalanın meşrulaştırılması için harcanan çabalar dini değerleri yok saymakla amacına ulaşabilir. Yalana renkler verir. Masum yalan, beyaz yalan, pembe yalan gibi masumlaştırır. Verilen ehliyetlerin sınırları bugün ifadesiyle başlayarak yeniden çizilir. İnsani ve İslami değerlerin görmezden gelindiğinde yaşamın güzelleşeceği dayatılır. “Yakalanmadığın sürece her şey meşrudur.” fikri desteklenir. Ve bunları verirken insanlara olan güvenin olmaması gerektiğini hatırlatır. Çünkü nasıl bakarsan o şekilde görürsün. Pazarlama teknikleri kullanılırken yalan söylenmemesi, dürüst olunması gerektiği temel prensip olmaz. Öncelik satış yapılsın nasıl olduğu önemli değil. Satana kadar vaatler verilsin, sonrasında hatayı yüklemek için birileri bulunsun. “Bizi aldatan bizden değildir.” hadisi şerifi hiç dikkate alınmasın. Reklam yapılırken dikkat çekecek ifadelerle ortaya çıkılsın gerçekler küçük harflerle yazılsın. Müslüman kimliğiyle görünmelisin ki müşteriler gelsin. Falan grubun mensubu olarak bilinmelisin ki tercih edilesin. Kişisel gelişiminle insanları nasıl etkileyeceğini veya kendini nasıl pazarlayacağını öğrenmelisin, onların eksikliklerini iyi görmelisin ki kıymetli olabilesin. “Bu dünyayı sen mi kurtaracaksın? Sen geminin kaptanısın önce gemini kurtar.” gibi düşüncelerle insanları toplumları etkileyerek erdemli olmanın önemli olmadığı bilinçaltı süreçlere fısıldanır. Bunları duyan ve faydasını gören insanlar kendisini kontrol eden ahlaki değerlere ve inanca sahip değilse YALAN her renge girer. Kendisi için bir şey istemeyen bir toplum oluşturur. Herkes memleketi ve toplumu düşünür.

Yalanın kendisini sahibinden saklamak için yeni yalanlara inandıracak gücü vardır.

Abdullah ÖZGÜMÜŞ

KAYNAKÇA
http://www.ilkadimdergisi.net/yazi/sosyallesen-yalan-913.html